CHP’deki olağanüstü kongre tartışmaları her geçen gün artıyor. Çünkü olağanüstü kongre talebinin üzerinden tam 11 gün geçmesine rağmen, kongrenin yapılacağına ya da yapılmayacağına ilişkin herhangi bir karar yok.
CHP’deki olağanüstü kongre tartışmaları her geçen gün artıyor. Çünkü olağanüstü kongre talebinin üzerinden tam 11 gün geçmesine rağmen, kongrenin yapılacağına ya da yapılmayacağına ilişkin herhangi bir karar yok.
*
Dilerseniz, söz konusu süreci kısaca özetleyelim, hafızaları tazeleyelim ve CHP Tepebaşı İlçe Başkanı Atilay Dalgıç’ın ‘ders’ niteliğindeki açıklamasını aktaralım…
*
CHP eski İl Başkanı Sinan Özkar ve beraberindeki heyet, olağanüstü kongrenin gerçekleştirilmesi için atama yoluyla göreve gelen mevcut İl Başkanı Abdülkadir Adar’la görüştü ve ardından partiye bir dilekçe sunarak olağanüstü kongre talebinde bulundu.
*
Bu talebin ardından parti içerisinde çeşitli tartışmalar cereyan etti.
*
Partinin bir kanadı, parti tüzüğünün bazı maddelerini öne sürerek, olağanüstü kongrenin yapılamayacağını, Haziran’da zaten olağan kongre sürecinin başlayacağını ifade ediyor. Partinin diğer kanadı ise, yine parti tüzüğünün bazı maddelerini dayanak sunarak, olağanüstü kongrenin derhal toplanması gerektiğini belirtiyor.
*
Bunun yanı sıra, partinin bir kanadı, olağanüstü kongre talebinin, partinin başarısına gölge düşürdüğünü, ‘CHP yine kavga ediyor’ algısına yardımcı olduğunu iddia ediyor. Partinin diğer kanadı ise, parti tüzüğünün es geçilemeyeceği, tüzüğün işletilmesinin parti içi karışıklığa değil, partinin düzgün bir zeminde ilerlemesine yardımcı olacağını belirtiyor.
*
Söz konusu tartışmaya ilişkin, resmi ağızdan gelen üç açıklama mevcut. Tartışmaların hedefindeki isim olan Abdülkadir Adar, “olağanüstü kongre talebini Genel Merkeze ilettik. Karar açıklanana kadar fikir beyan etmeyeceğim” demekle yetindi. Olağanüstü kongre talebinde bulunan Sinan Özkar ise, olağanüstü kongrenin geciktiğini, seçimler nedeniyle ses çıkarılmadığını, mevcut yönetimin ciddi bir yanlış içerisinde olduğunu ve vakit geçirmeden kongrenin yapılması gerektiğini ifade etti. Yunus Emre Karabulut ise yasaların ve parti tüzüğünün açık olduğunu, olağanüstü kongrenin yapılmamasının suç teşkil ettiğini, CHP’de boyun eğen partili kölelerin olmadığını ve olağanüstü kongre süreci başlatılmazsa, konunun mahkemeye götürülmesi gerektiğini savundu.
*
Resmi ağızdan gelen dördüncü açıklama, CHP Tepebaşı İlçe Başkanı Atilay Dalgıç’a ait. Peki, Dalgıç, söz konusu tartışmaya ilişkin ne dedi? Önce, parti içerisinde bu konuya ilişkin bir gelenek oluşmadığını söyleyen Dalgıç, açıklamasının devamında yasa ve tüzük vurgusunda bulundu. Dalgıç’ın açıklamasının, aynı zamanda, ciddi bir özeleştiri ve ders niteliğinde bir açıklama olduğunu net bir biçimde ifade edebilirim. Birazdan okuyacaklarınızla, ne demek istediğimi anlayacaksınız…
*
Evet… Şimdi, Atilay Dalgıç’ın ifadelerini paylaşıyorum, yorumu ise siz değerli okurlarımıza bırakarak, bu günlük MIH sütunlarını kapatıyorum…
*
AİLE ŞİRKETİNDE BİLE…
“Cumhuriyet Halk Partisi, bir asırlık dev bir çınardır ve ülkemizin kurucu partisidir. Böyle bir partinin, bir geleneği olması gerekir, şu anda yaşanan tartışmaların artık olamaması gerekir. Örneğin bir aile şirketi düşünelim. 100 yılını devirmiş bir aile şirketinde bile, koşullar her ne olursa olsun, kimin, ne zaman, hangi konuma geleceği bellidir.
SUBJEKTİF VE KONJONKTÜRE GÖRE...
Bir örnek daha vermek istiyorum ki, ne anlatmaya çalıştığım daha iyi anlaşılabilsin. Şimdi bakın, Hristiyan dünyasında bir ‘Papa’ geleneği vardır değil mi? Bu gelenek, yüzyıllardır devam eder. Papa ölürse ya da görevinden istifa ederse, yerine kimin geçeceği bellidir. Böylelikle oluşabilecek bir karışıklık hali, önlenmiş olur. İşte, anlatmak istediğim bu. Ancak CHP, bugüne kadar, sübjektif yani kişiye veya konjonktüre göre uygulamalara imza attığı için, bu gelenek maalesef oluşturulamadı. Bu durum, aslında bizim için üzüntü verici bir durum.
BU İŞİN TARTIŞMASI OLMAZ
CHP, bahsettiğim bir gelenek oluşturamadıysa, o zaman yasaya ve tüzüğe bakmamız lazım. Önemli olan yasalardır, hukuktur, parti anayasamız olan tüzüğümüzdür. Yasalar, konjonktür dinlemez, sübjektif tavırlara karşı çıkar. Daha açık konuşmam gerekirse… Hangi koşullar olursa olsun -yerel seçim olabilir, genel seçim olabilir, ülkede olağanüstü bir durum olabilir- yasalar ve tüzüğümüz emrediyorsa, olağanüstü kongre yapılır ve yapılmalıdır. Ha, yasalar ve tüzüğümüz emretmiyorsa, yapılmaz ve yapılmamalıdır. Yani bu işin tartışması kesinlikle olmaz, tabi yasalar ve tüzük kurallarına uygun davranılırsa…
GENEL MERKEZE SORULMASI YANLIŞ
Bakın, olağanüstü il kongresi talep edildi. Bu talep, İl Başkanlığımızca, Genel Merkezi’mize iletildi. Genel Merkez’in kararına göre bir adım atılacak. Bakın, bu da yanlış. Genel Merkez’e müracaat edilmesi de yanlış. Çünkü yasalar açık, tüzüğümüzün ilgili maddeleri ortada. Bakılır yasaya, tüzüğe ve olağanüstü kongre yapılır veya yapılmaz. Yukarıda da bahsettiğim gibi, bu işin tartışması olmaz ve olmamalıdır. Bu noktada şunu da belirtmek isterim: Yasaya ve tüzüğe de bakıldığında, olağanüstü il kongresi yapılmalıdır. BİR HAFTA KALSA DAHİ YAPILMALIDIR Yani şimdi, şöyle bir tartışma da gündemde: Genel Merkez, olağan kurultay sürecini erteleyebilir. Ertelerse, olağanüstü il kongresi yapılır. Ertelemezse, zaten olağan kurultay süreci başlayacağı için, olağanüstü il kongresinin yapılmasına gerek yoktur. Yani, böyle bir şey olabilir mi Allah aşkına? Yasa ve tüzük, olağanüstü il kongresinin yapılmasını emrediyorsa, olağan kongreler sürecine bir hafta kalsa dahi, olağanüstü il kongresi yapılır. Bu kadar nettir. ÖN SEÇİMDE NE OLUYOR? Ancak bizde ne oluyor? Herkes, konjonktüre ve adama göre, işine geldiği gibi hukuku eğip bükmeye çalışıyor. Yani bakın, biz bunu, ön seçimde de yapıyoruz. Kuralların eğilip bükülmesinden herkes rahatsız, ama herkes eğip bükmekte pek bir yetenekli… Fakat hukuk, eğip bükülmez. Yasalar ve tüzük ne diyorsa, tartışmasız bir şekilde hayata geçirilir. MAHKEMEYE TAŞINMASI DOĞRU DEĞİL Ha, ola ki tartışmalı bir madde var ortada; o zaman, partinin hukukçuları bir araya gelmeli ve karar vermeli. Çünkü bu bir aile meselesidir. Aile içi meseleyi, kendi içimizde halletmek yerine mahkemede tartışmaya açmak da doğru değildir. Çünkü mahkemeye taşıdığımızda, davaya bakan hakimin yapısını ve zihniyetini bilmiyoruz. Dolayısıyla, yapısını ve zihniyetini bilmediğimiz bir hakimin eline, karar verme yetkisini bırakmamalıyız. Bizim partimizde bulunan hukukçularımızın kararı daha güvenilirdir, öyle değil mi? Ancak gelin görün ki, böyle bir şey de yok partimizde.”