Eskişehir’de siyasi havanın günlük değişkenleri olduğu kesin. Zira takınılan tavır, yaklaşım ve kimin yaptığına göre değişen bakış açılarını başka türlü özetlemek mümkün değil.
Bunun son örneğini Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç’ın Ankara’da Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ile samimi havada geçtiği fotoğraflara çok net yansıyan görüşmesiyle yaşadık.
Aklıselim çoğu insan için görüşme çok faydalı ve vitamin niteliğinde iken, ortaya çıkan fotoğraftan rahatsızlık duyanlarda kendini hissettirdi.
Aslında şu sıkıntılı günlerde Ataç ve Avcı’nın bir araya geldiği fotoğrafa 30 saniye bakınca insan umutlanıyorken, bundan rahatsız olmanın sebebini çözmek pek mümkün değil.
Ben bu tür ziyaretlerin sözü edilen kutuplaşmayı kıracağını, sorunları bürokratik ortamın uzağında çözüme kavuşturacağını ve hiçbir şey olmasa bile insanlara kendini iyi hissettireceğini düşünüyorum.
Zaten Kültür Turları kapsamında gerçekleşen bir gezide arada sırada Kültür ve Turizm Bakanı’na uğramak da özel bir mesajdır.
Velhasıl işin eksi bir yanı, yansısı, sonucu olmamasına rağmen bu kareden rahatsız olanlar, ‘Bu ziyaret olmasaydı’ diyenler, ‘Zamanında Bakan Avcı Sazova’da Kültür Merkezi’ne destek vermek yerine yanına başka kültür merkezi açtı, şimdi mi destek olacak?’ diye söylenenler var. Akıl sır erdirmek mümkün değil.
Çünkü bu kareden rahatsız olanlar geçmişte Büyükerşen ve Bakan Avcı bir araya gelince ‘Hocalar buluştu’ diye alkışlayanlar.
Ama şaşırmıyoruz. Hemen hemen aynı kişiler DSP’de siyaset yaparken Yılmaz Büyükerşen’i CHP düşmanı ilan ederken, şimdi Büyükerşen’e ufacık da olsa itiraz edeni CHP düşmanı ilan edebiliyor.
Yani ne yapıldığı, nasıl olduğu ve sonuç kısmından değil kim yapmış, o da hangi zaman dilimi ve statü de yapmış daha belirleyici oluyor.
Bence Ataç en güzelini yaptı, daha da sık, daha bol olmalı bu ziyaretler. Hem sonuç hem de manevi yansıları açısından devamını da bekliyoruz.
Vicdan sızlatıyor…
Havalar soğuk gidiyor. Dışarıda 5, 10 dakika durmanın çok kolay olmadığı zamanlar. 3 lafımızdan birisi “Allah dışarıda kalanlara, görev yapanlara sabır versin”, çünkü elimizden duadan başka bir şey gelmiyor.
Elimizden bir şey gelmesi mümkün olan durumlarda ise kurumsal yapının, vicdansız kurallarını hissediyoruz.
Mesela tramvay duraklarında görev yapan özel güvenlikçiler. Saatlerce orada durmak zorunda olan ve ısınmak için ellerinde hiçbir seçeneği olmayan insanlar. Her görüşümde üzülüyor, vicdanen kendimi sorumlu gibi kötü hissediyorum.
Durak kenarlarındaki küçük metal kulübeler aldatmasın kimseyi. O kulübelerde ısıtıcı yok. Koyarsan yasak. Zaten pek çoğunun tavanı aktığı için, içinde durmanın manası ve avantajı da yok.
Hepi topu kaç durak olduğu belli, kaç çalışan olduğu belli, kulübe sayısı belli. Şehrin içinde Avrupa standartlarında hafif raylı sistem ağı kuran bir şirket için şu kulübeleri daha düzgün inşaa etmek, ısınma sorununu çözecek bir adım atmak ve o çalışanlara bir parça olsun değerli hissettirmek çok zor olmasa gerek.
Üstelik bu durum bu seneye ait değil, yıllardan beri devam edip gelen bir sorun ve ne yazık ki değişen tek bir şey göremedik bugüne kadar.
Bence sorumlu, yetkili, bu işle ilgilenen kim var ise çok değil gelsin, o duraklarda bu hava koşullarında sadece 2 saat görev yapsın. İşte o zaman ne anlatılmak istendiği ve neden bu kadar önemli olduğu daha da anlaşılır sanırım.