Soner Yüksel yazdı
Biz futbol, siyaset, ekonomi konuşmaya devam edelim. Bir tarafta verdiğimiz taktikle, bir tarafta peşinden koşmayı marifet saydığımız liderler ile sanki intikam mücadelesine çıkmış gibi gayret sarf edelim.
Yok, AB, Yok Anayasa ve Başkanlık, yok mülteci sorunu diye türlü türlü gündemlerin peşine düşelim. Yani demem o ki, aslında en çok konuşulması gereken, en kayda değer gelişmeyi gözümüzün, gönlümüzün uzağında tutmaya çalışalım. Belki “biraz işe yarar”, belki “göz görmeyince gönül katlanır” diye düşünüyoruz. Ama gelin görün ki yanılıyoruz.
Bu ülkede Anne, Baba olmak dünyanın en ağır, en acı, en korkulu ve hiç bitmeyen mesaisine başlamaya dönüştü.
Üstelik çocuk doğduğu, gözünü açtığı andan itibaren başlayan ve giderek şartları ağırlaşan bir mesaiye dönüştüğünü çok net görüyoruz.
Eskiden sadece yetişmesi ve geleceği ile ilgili kaygıları taşıdığımız çocuklarımız için bugün bu kaygılar çok küçük, çok mesnetsiz hale gelmeye başladı.
Bugün tacizden, tecavüzden, şiddetten, kavgadan ve 1 lira için arkadaşının kalbine bıçak saplaması riskinden korumaya çalışmak zorundayız.
Din baskısından, siyasi çekişmenin yansımalarından, hastalıklı ruh haline sahip idareciler ve öğretmenlerden de korumamız gerekiyor çocukları.
“Sokakta yürürken bombaya denk gelebilir” diye kaygılıyız, “okulda güvende mi” diye şüpheliyiz, “belki bir şeyler öğrenir” diye gönderdiğimiz kurslardan korkuyoruz ve ne yazık ki onu ‘güvenli olsun’ diye hapsetmek zorunda kaldığımız evlerimiz de güvende değil. Zira internet denen çağın teknolojisi çağın vebasına dönüşmüş durumda.
Sizin anlayacağınız bu koşullarda bir çocuğu büyütmek ve dert sahibi olmadan istikbalini görmek dünyanın en zor işlerinden biri haline geldi.
İşin acı kısmı büyüyüp okullardan mezun edip “Hah artık asker ettim, iş sahibi oldu” diye rahatlayamıyor ve acı haberini alma kaygısını da taşıyor ana, baba yürekleri.
Ekonomik sıkıntılar, fırsat adaletsizliği, atama adiliyeti, KPSS v.s. gibi şeyleri hesaba katmıyorum bile.
Biliyorum çok iç karartıcı, çok olumsuz, çok rahatsız edici bir yazı ama yapacak bir şey yok. Zaten bunları düşünmeye kaçınmaktan bununla yüzleşmekten korktuğumuz için bu olaya çözüm getirmekte zorlandığımızı düşündükçe, daha ağır bir hesaplaşmaya ihtiyaç duyduğumuz aşikâr.
Eskiden çocuğu olanlara “hayırlı olsun” denirdi bu ülkede bugünlerde “geçmiş olsun” diyesi geliyor insanın. Vay Anam, Vay Babam ve vay benim masum, art niyetsiz çocuklarım…