O halde Sakallı, üslubuna uygun bir biçimde masaya yumruğunu vurmalı, AK Parti teşkilatının kendine gelmesini sağlamalı, Karacan ve Doğan’ı da birleştirerek ayrışmayı ortadan kaldırmalı.
AK Parti’de özellikle son altı aydır yaşanan olumsuz gelişmeleri hepimiz biliyoruz. Partiye zarar veren bu olumsuz gelişmeler bugün sönümlense de, her an alevlenebilecek bir köz halinde duruyor.
*
Özellikle seçime iki ay kala, AK Parti MKYK Üyesi ve Eskişehir Milletvekili Harun Karacan ile AK Parti Odunpazarı Belediye Başkan Adayı Volkan Doğan arasındaki gerilim devam ediyor; Karacan ve Doğan, hiçbir seçim çalışmasında bir araya gelmiyor. Bu durum teşkilatı bir hayli rahatsız ediyor. Dahası, bir önceki seçimde AK Parti’ye oy vermiş seçmenin zihnini, şu sorunun kurcalamasına neden oluyor: Kendi içerisinde çatlama olan AK Parti’ye, acaba bir kez daha oy vermeli miyim?
*
Tabi, bir önceki seçimde AK Parti’ye oy vermiş olan ve kararsız olan seçmen, aynı zamanda şunu da sorguluyor: AK Parti’nin sloganı ‘gönül belediyeciliği’ ancak daha partililer birbirlerinin gönlüne girebilmiş değiller. Birbirlerinin gönlünü almaya bile çalışmıyorlar. Bu halde mi gönül belediyeciliği yapacaklar?
*
Bakın…
Şunu anlatmaya çalışıyorum aslında: Karacan-Doğan gerilimi, sadece bu iki isme zarar vermekle kalmıyor. AK Parti Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Burhan Sakallı’yla, Tepebaşı Belediye Başkan Adayı Hasan Tuç’a da dolaylı olarak zarar veriyor.
*
O halde, AK Parti’nin yapması gereken net. Biri çıkacak, Karacan ile Doğan’ı bir araya getirecek, kozlarını paylaşmalarını ve barışmalarını isteyecek; barışmazlarsa bile, şimdilik baltalarını gömmeleri konusunda ikna edecek. Bunu yapabilecek tek kişi var. Kim o? Tabii ki Burhan Sakallı… Çünkü Sakallı’ya muhalif olanlardan, Sakallı’yı sevenlere kadar herkesin ortak bir düşüncesi var: Burhan Sakallı kibar, naif, sevecen bir kişiliğe sahiptir ve küskünleri barıştırır, birleştirir.
*
O halde Sakallı, üslubuna uygun bir biçimde masaya yumruğunu vurmalı, AK Parti teşkilatının kendine gelmesini sağlamalı, Karacan ve Doğan’ı da birleştirerek ayrışmayı ortadan kaldırmalı.
Sağlık şarlatanları!
Son dönemde sülük tedavisi, hacamat gibi ‘alternatif tıp’ başlığı altında hastalara uygulanan çeşitli yöntemler gündemde. Sağlık çalışanlarının bir bölümü bu yöntemlere sert bir tavırla karşı çıkarken, bir bölümü ise destekliyor ve hatta hastaların üzerinde uyguluyor.
*
Bu noktada, Türk Tabipler Birliği Genel Sekreteri Bülent Nazım Yılmaz’ın görüşlerine başvurdum. Bakın Yılmaz, ‘alternatif tıp’ adı altında uygulanan yöntemleri nasıl değerlendiriyor. Okuyalım…
*
PARA İÇİN SUİSTİMAL
“Tıbbın alternatifi olmaz, bir kere onu söyleyeyim. Ama sağlık uygulamalarında, tarihsel birikimler önemlidir. Şimdi insanların daha uzun, daha iyi ve daha mutlu yaşamalarını sağlamak, aslında sağlık çalışanlarının bir sorumluluğudur. Fakat bu talepler, tarih boyunca istismar edilmiştir. Şimdi aslında, bu geleneksel alternatif tıp uygulaması bu boyuta geldi. Gerçekten bu alandan para kazanmak için bu alanı suistimal etmeye yatkın büyük bir kitleyle karşı karşıyayız. Bunların bir kısmı doktor ve doktor olduklarını özellikle söylüyorlar, ama bunlar modern tıbbı reddediyorlar.
SÜLÜK UYGULAMASI ÖLDÜREBİLİR!
Bakın modern tıbbı reddederek topluma sağlık hizmeti veremezsiniz. Modern tıp, toplumun ihtiyaçları çerçevesinde üretilir. Modern tıp eğitimini, toplumcu tıp eğitimini reddederek eğer sağlık hizmeti vermeye çalışırsanız, bunun bir adı toplumun sağlık ihtiyaçları üzerinden şarlatanlık yapmaktır, öte yandan toplum sağlığını riske sokarsınız. Bakın ben bugün bir hekim olarak bunun birçok zararını biliyorum. Mesela sülük uygulamasıyla bir sürü kanamayla gelen, alerjiyle gelen, yaşamsal anlamda sıkıntılar yaşayan birçok hasta geliyor. Ne yazık ki bugün birçok hastada bu yöntemlerin uygulandığını görüyoruz.
ASLA ÇIKIKÇIYA GİTMEYİN
Son dönemde hiç olmadığı kadar çıkıkçılara gidiliyor. Bu çok tehlikelidir. Yani çocukların sakat kalması vesaire… Ha, bizim çocukluk dönemlerimizde gidiliyordu ancak çaresizlikten gidiliyordu. O dönemlerde ortopedi uzmanlarının sayısı çok sınırlıydı, imkanlar çok sınırlıydı. Ancak artık eskisi gibi değil. Mesela ben Eskişehir’de 1993 yılından beri hekimlik yapıyorum. O zamanlar bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıda ortopedi uzmanı vardı. Şimdi ise sadece Eskişehir Şehir Hastanesinde 7-8 ortopedist hekim arkadaşımız var ve son derece iyi hizmet üretiyorlar. Ama öte yandan ne olduğu belirsiz, hiçbir vasfı olmayan bir kişiye biz çocuklarımızı ve toplumu teslim edemeyiz. Yani müthiş yan etkileri var, müthiş zararları var. Hele hele çocuklarda bir uzvun kaybı bile yaşanabilir. Biz buna izin veremeyiz. Tıp, modern bir bilim alanıdır. Ama bir yanıyla da toplumun tarihsel birikimini gözetir ve onu da paraleline alarak ilerler; toplumcudur ve toplumcu olmalıdır da.
O HEKİMLER CEZALANDIRILIYOR
Biz Türk Tabipler Birliği olarak, bu alanı suistimal eden bütün hekimler hakkında etik soruşturmalar açıyoruz. Onur kurullarımızı göreve davet ediyoruz. Ve o hekimler cezalar alıyorlar. Öte yandan, toplumun sağlık hakkını korumak sadece hekimlerin görevi değildir. Öncelikli sorumluluk Sağlık Bakanlığı’ndadır. Bakanlık bu uygulamalara karşı gereken tepkiyi göstermelidir. Toplum da kendi sağlık hakkına sahip çıkmalıdır tabi.”