Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Geçtiğimiz hafta, ülkemizde çok eve acı getirdi.
Ankara’daki terör saldırısı, şehrimin, o güzel Ankara’mın ve ülkemizin tarihine yeni bir acı sayfa olarak geçti.
Afetler,
Afetlere bağlı can ve mal kayıpları,
İklim değişiklikleri,
Çevre sorunları,
Gelir dağılımındaki adaletsizlik,
Yaşanan küresel ekonomik krizler,
Yoksulluk,
Açlık,
Giderek artan ulusal güvenlik sorunları,
Savaşlar,
Mülteci sorunları,
Giderek artan terör…
Hepsi düşünmeden, onu anlamaya çalışmadan, ona uyumlu olmaya çalışarak değil, ona rağmen yürüttüğümüz kalkınma ve gelişme çabalarımızla yükseltmeye çalıştığımız medeniyetimizle, doğru yönetemediğimiz gezegenimizle ilgili. Medeniyetimizi bu şekilde yükseltmeye çalışmamız, bugün medeniyetimizin karşısındaki en büyük tehdit haline geldi. Joe Biden’ın birkaç ay önceki bir toplantıda söylediği gibi, “küresel iklim değişiklikleriyle ulusal güvenliğimiz arasında sıkı bir ilişki var”. Birkaç yazımda yazdım, ABD’de bu anlamda, kamuoyunu şaşırtan bir aydınlanma yaşanıyor ve beklenmedik hassasiyette kararlar alıyor.
Küresel iklim değişiklikleri ile giderek artan yukarıdaki sorunların ne ilgisi olduğunu anlamayanlara, yok canım ne ilgisi var diyenlere, bugüne kadar binlerce kez anlatmamışımdır, olsun ben anlatmaktan bıkmam, soran olursa, tekrar tekrar anlatmaya hazırım.
………………………………………………
Sürekli gelişen, yeni binalarla, laboratuvarlarla, dersliklerle çok daha fazla personele, binlerce öğrenciye hizmet veren, Anadolu Üniversitesi’nin bilimsel anlamda göğsünü kabartan çalışmaların önemli miktarının yapıldığı, binlerce kişinin havayoluyla ulaşmak istedikleri yere ulaşmasını sağlayan, Eskişehir’deki önemli spor müsabakalarını ev sahipliği yapan İki Eylül Kampüsü’nde on yılı aşkın süredir yöneticilik yapıyorum. Sürekli gelişen bir kampüste görev yapınca, ister istemez uğraşmak zorunda kalınan işlerden önemli bir kısmı da inşaat ile ilgili işler oluyor. İşte bu işlerin arkasında, tüm bu işleri son derece büyük bir titizlikle takip eden, yapılmasını denetleyen, yaptıran biri vardı. İşine son derece hakim, tecrübeli, bilgili, işini seven, ülkemizde genelde kamuda çalışan personelin çoğunun aksine, hiç işten kaçmayan ve özel sektörde hizmet veren bir şantiye şefi gibi, yazı kışı, gecesi gündüzü olmayan, hiç şikayet etmeyen, yorulmak bilmeyen biriydi, Mustafa.
İki Eylül Kampüsü’nün gizli kahramanıydı.
Onlarca yıldır yapılan stadyum, kapalı spor salonu, Yabancı Diller Yüksek Okulu gibi dev projelerde, irili
ufaklı tüm inşaatlarda, hatta yapılardaki küçücük tadilatlarda, yenilemelerde bile emeği vardı.
Bir aşağı bir yukarı, o çorak arazinin ortasında yükselen ve sürekli gelişen kampüsün dört bir tarafındaki tüm inşaat işlerini koordine ederdi.
Kimi zaman yorgun olduğunu görür, gel bir çay iç Mustafa derdim, yok hocam başka zaman inşallah, iş var, bir bakayım ustalara der, yürürdü.
Ah be Mustafam. Çay içme, soluklanma zamanın gelmedi işte.
Daha yapacak, tamamlanacak çok iş vardı bu kampüste.
İki Eylül Kampüsü sensiz eksik kalacak.
Yüreğim kaldırmadı, gelemedim helalleşmeye, son görevi yerine getirmeye.
Hakkım helal olsun, sen de hakkını helal et, kardeşim.
Nurlar içinde uyu, mekanın cennet olsun.