Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Sıklıkla söylüyorum. 21. Yüzyılın en önemli gündem maddesi küresel iklim değişiklikleri… Hele ki bizim ülkemiz için… Hani o meşhur Kızılderili reisinin sözü var ya; son balık tutulduğunda son nehir kuruduğunda, son ağaç kesildiğinde beyaz insan paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak. Yanılmış reis... Artık sona yaklaştık, ancak hala anlaşılamadı birçok şey. Bunu geçen hafta ulusal basında da yer alan iki çalışmayla izah edeyim. Bunlardan birincisi ABD Ulusal Uzay Ajansı NASA’nın yaptığı çalışma. Bu çalışmaya göre Türkiye, İsrail, Ürdün, Lübnan, Filistin, Kıbrıs ve Suriye'yi kapsayan Doğu Akdeniz bölgesinde 1998 yılında başlayan kuraklığın, son 900 yılın en kötü kuraklığı olduğu bildirildi. Daha önce Suriye ve Ortadoğu’da iç savaşa neden olan istikrarsızlığın o bölgedeki kuraklıkla ilişkisini bu köşeden aktarmıştım. NASA, Goddard Uzay Araştırmaları Enstitüsü'nden iklim bilimci Ben Cook ve ekibi, Doğu Akdeniz’in iklim koşullarını ve suyun azalışını anlamak için bölgenin kuraklık geçmişini gösteren modeller oluşturdu. Bu modellere dayalı olarak ortaya çıkan bulgular, bilim insanlarına Akdeniz’de kuraklığın oluşumunda doğal süreçler ve etkiler ile insan kaynaklı küresel ısınma arasındaki farklılıkları gösterdi. Bu çalışmaya göre, Türkiye’nin de yer aldığı Doğu Akdeniz’de 1998 – 2012 yılları arasında görülen kuraklık, son 500 yılın en kuru döneminden yüzde 50 oranında daha şiddetli geçti ve son 900 yıla göre en kurak dönemden kuraklık yüzde 10 – 20 arası daha kötüydü. Yine çalışmaya göre bu kuraklığın etkileri halen devam ediyor ve Doğu Akdeniz, gelecekte insan kaynaklı iklim değişikliğinden en çok etkilenecek bölgelerden biri.
Geçen hafta kamuoyuyla paylaşılan ikinci çalışma durumun vahametini biraz daha fazla gözler önüne seriyor. 155 ülkeyi kapsayan bir araştırmaya dayalı Lancet raporunda iklim değişikliğinin gıda üretimindeki kısa vadedeki etkileri değerlendirildi. Raporda, küresel sera gazı emisyonları acilen düşürülmezse medeniyetimizin sonunu getireceğine kesin olarak bakılan iklim değişikliklerinin, gıda üretimi ve erişiminde ciddi sorunlar yaratacağına dikkat çekiliyor. Oxford Üniversitesi’nden Dr. Marco Springmann ve ekibi tarafından hazırlanan raporda, iklim değişikliğinin yol açabileceği tarımsal üretimindeki düşüş ve bundan kaynaklanacak yetersiz ve dengesiz beslenme zorunluluğu kısa vadede milyonlarca kişinin gıdaya ulaşımını olumsuz etkileyeceğine ve gıdaya erişimi olmayan kişilerin ölümüne neden olabileceğine vurgu yapıldı.
Dünya’da bu açıklamalar yapılırken Başbakanlık Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanı Fuat Oktay, 1-7 Mart Deprem Haftası dolayısıyla yayımladığı mesajda, Türkiye'nin sismik hareketlerin yoğun olduğu Alp Himalaya deprem kuşağında bulunduğunu anımsattı ve Türkiye topraklarının yüzde 92'sinin deprem kuşağında bulunduğunu, nüfusunun da yüzde 95'inin deprem kuşağında yaşadığını belirterek, "Topraklarımızın yüzde 66'sı ve büyük sanayi tesislerinin yüzde 75'i 1'inci ve 2'nci derece deprem bölgesinde yer alıyor" değerlendirmesinde bulundu. Oktay, Vatandaşların afet riskinin farkına varması ve hazırlık yapmaları için "Afete Hazır Türkiye Eğitim Kampanyası"nı başlattıklarını, "afete dirençli toplum oluşturma" misyonuyla kampanyayı "afete hazır aile", "afete hazır okul", "afete hazır iş yeri" ve "afete hazır gençler" modülleriyle sürdürdüklerine dikkati çeken Oktay, kampanya kapsamında 5 milyon kişiye temel afet bilinci eğitimi verildiğini bildirdi. Türkiye'yi depremin zararlarından korumak için sistematik çalışmalar yürüttüklerini vurgulayan Oktay, deprem riski ve zararlarını azaltmak, mümkünse ortadan kaldırmak için üstyapı ve sistemlerini kurduklarını, ülkenin deprem yol haritası Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı 2023’ü yürürlüğe koyduklarını hatırlattı
Kendilerini depreme karşı yaptıkları bu çalışmalara ve bilinçlendirme çalışmaları nedeniyle tebrik ediyorum. Ama anımsatmak istiyorum: Son yıllarda ülkemizdeki iklim olaylarına bağlı giderek artan seller, heyelanlar, su baskınları, fırtına hasarları küresel iklim değişikliklerinin etkileriyle yaşanan kuraklık vb. diğer afetler ve ortaya çıkardığı maddi hasarlar ve diğer etkileri düşünüldüğünde küresel iklim değişikliklerine bağlı afetlerin olumsuz etkilerinin yanında deprem gölgede kalır. Suriye’deki istikrarsızlığı başlatan şeyin kuraklık olduğunu düşünürsek, ülkemizdeki mülteci ve ulusal güvenlik sorunlarımızın bir kısmının da dolaylı olarak küresel iklim değişikliklerine bağlı afetlerle ilişkilendirebiliriz. Joe Biden’in ifade ettiği gibi “Ulusal güvenlğimizle, küresel iklim değişiklikleri arasında doğrudan bir ilişki var”. Zaten diğer taraftan küresel iklim değişikliklerine bağlı afetlere hazırlıklı olursak, depreme karşı da hazırlıklı olmuş oluruz.