Müstehzi bakışlara cevabımdır...
Bizde böyle bir alışkanlık vardır. Bizden biri söylerse dikkate alınmaz, elin Amerikalısı söylerse itibar görür ya... Mevzuya Loyola Marymount Üniversitesi ve MIT’deki araştırmacıların bulgularıyla başlayayım. Araştırmaya göre küresel iklim değişiklikleri, Güneybatı Asya’daki pek çok yerleşim yerini yaşanmaz hale getirecek. Yani meşhur Kızılderili sözündeki gibi “son balık tutulduğunda, son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda beyaz insan paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak mı” bilmem ama, petrol zengini bu bölgede, petrolün bölgenin kaderini değiştirmek için çok da fayda sağlayacağını zannetmiyorum. Zira araştırmaya göre yakında yaşanmaz hale gelecek bahsi geçen bölgede Abu Dhabi, Dubai, Dahran gibi şehirler de yer alıyor. Gelelim Suriye’de yaşanan olaylardan çıkaramadığımız dersimize ve “terör iklim değişikliklerinden besleniyor” vurguma yönelik müstehzi bakışlara yanıtıma... Suriye’de iklim değişikliklerine bağlı olarak 2007 yılında son on yıldır etkisini gösteren kuraklığın etkileri zirveye ulaştı. 2007 yılının yağmur sezonu olan Kasım-Nisan ayı arasında Suriye’nin kuzeyinde ve kuzeydoğusunda yer alan tarım alanlarına hiç yağış düşmedi. Hiç. Bir daha söylemeli galiba, koyu harflerle yazarak. Ben bunu Güneybatı Asya’da, Afrika’da – Arap Yarımadası’nda çalışırken, gözlerimle gördüm. Susuzluk demek, mutlak yokluk demek. Neyse, Suriye’den bahsediyorduk... Suriye’de sonraki kış aynı şekilde geçti... Yağışsız ve susuz. Bölgede yer alan tarım alanlarının önemli miktarının kuru tarım alanı olduğu, yani tarımın doğal yağışlarla sulama olmaksızın yapıldığı tarım alanları olduğu dikkate alınırsa, tarımsal üretim ve hayvancılık bölgede neredeyse bitti. Gıda ürünlerinin fiyatları yükselirken, ülke genelinde tarımla uğraşan kişiler, yoksulluk ve mutlak yoklukla karşı karşıya kaldılar. İşte açlık savaşı tam da burada ilk işaretlerini vermeye başladı. Heyecanlandınız mı? Sonra ne mi oldu? Biraz daha sabır; dur, anlatacağım.
2008 yılında bıçak kemiğe dayanınca, Suriye Tarım Bakanı, kuraklığın hem ekonomik hem de sosyal sonuçlarıyla baş edemeyeceklerini Birleşmiş Milletler yetkililerine iletti. Birleşmiş Milletler yetkilileri bu konuda Amerika Birleşik Devletleri’ni diplomatik kanallar üzerinden uyardı ve uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmek ve yardım talep etmek konusunda girişimlerde bulundu. Ancak Hollywood filmlerinde Dünya’yı kurtaran Dünya’nın süper kahramanı, iklim değişikliklerine bağlı kuraklığın ve kuraklığın sosyoekonomik etkilerinin ülkenin istikrarı için zarar verici olduğu, bölgede ciddi sorunlara yol açacağı uyarısına kayıtsız kaldı. Sonra ne oldu, aslında herkesin malumu. Ama müstehzi ifadelere karşı biraz daha detaylı açıklamaya devam edeyim. Kuraklıktan olumsuz etkilenen kırsal alanlarda yaşayan Suriyeliler, yerleşim yerlerini terk etmeye başladılar, büyük kentlere göçler başladı. Bir yanda yanı başında bir türlü istikrara kavuşamamış Irak ve istikrarsızlık yüzünden yerleşim yerlerini terk etmek zorunda kalmış Iraklı mülteciler, diğer yanda Suriye’de yaşanan kuraklık nedeniyle yerleşim yerlerini, yaşam biçimlerini, alışkanlıklarını terk etmek zorunda kalan Suriyeliler. Sadece yerleşim yerlerini, yaşam biçimlerini, alışkanlıklarını yitirmiş değildi bu insanlar, gelecek konusundaki beklentilerini, umutlarını da yitirmişlerdi. Tıpkı ateşle barut gibi… İşte iç savaş için gerekli atmosfer artık hazırdı.
Açık çağrımdır....
Geçtiğimiz günlerde ABD Başkanı Barack Obama, ülkede büyük tartışmalara yol açan Keystone XL petrol boru hattı projesi tasarısını veto etti… Veto kararını Beyaz Saray'da Başkan Yardımcısı Joe Biden ve Dışişleri Bakanı John Kerry ile birlikte açıklayan Obama’ya, Kerry, iklim değişikliği ve güvenlik ilişkisi konusundaki görüşleriyle destek verdi. Obama ise veto kararını, Amerika'nın küresel bir lider olduğu ve bu kararla iklim değişikliğine karşı ciddi bir adım attıklarını belirterek "Açıkçası bu projeyi imzalamak, bu liderliğin altını oymaktır" diyerek açıkladı. Oysa kamuoyunun projenin yaklaşık 40.000 kişiye iş imkanı sağlayacağı ve Kanada'dan Nebraska'daki rafinerilerine günlük 800 bin varil petrol getirilmesi sayesinde önemli ekonomik katkıları olacağı yönünde beklentileri vardı. Ah Hüssein ah. Sen koca Dünya liderisin, düşünmedin ülkenin ekonomik çıkarlarını (!). Keşke bu tavrını böylesine net şekilde ilk göreve başladığında gösterseydin.
Ne yalan söyleyeyim ben çok umutluydum, Afrika kökenli biri 2008’de başkan seçildiğinde...
Kaldı bir sene.
Kurtar bizi, az zaman kaldı geriye...
Terörü çözeceksek, açlıkla, afetlerle mücadele edeceksek, küresel anlamda yoksulluk, eşitsizliği ortadan kaldıracaksak, işe bu yazıdaki ana fikirden başlamalı. Bu iş, biz bilim insanlarının büyük tehdidi ifade ettiği büyük sözlere, Dünya liderlerinin küçük adımlarıyla çözülmedi, çözülmeyecek... Bu yüzden Paris’teki zirve de tam bir fiyaskoydu işte.
Yoruldum...
Haftaya devam edeceğim. Haftaya işe bizi, mülteci kriziyle ortaya çıkan sorunlardan çekinen AB ülkelerinin, sorunun çözümü için bize verdikleri desteği, son yaşanan Rusya krizini ve kızışan ‘Rusya doğalgazı keser mi?’ tartışmasını da dahil edeceğim. Bu arada yanlış anlamayın, anlatmaktan değil, anlaşılamamaktan yoruldum.
Herkese iyi haftalar…
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...