65 yaş üstü vatandaşlar için süre gelen yaşananlar için Valilikten açıklama:
"Konunun esas muhatabı Büyükşehir yaptığımız uyarılara rağmen sözleşmeden ve kendi hazırladığı
yönetmelikteki görev, yetki ve sorumluluklarından ısrarla kaçınarak vatandaşlarımızın mağdur olmasına neden oldu..."
Şöyle bir düşündük de...
Olayın bitmesinden bile "rahatsızlık" duyulan bir açıklama sanki!..
……….
Vali "Güngör Azim Tuna", Çanakkale'den gelmişti...
Kendi şehitlerimizden çok "Anzak"larla anılan ilimizden uçtu Eskişehir’e...
"Çanakkale'de çok heyecan yaşamış olmalı!" Nitekim, kendisi için düzenlenen veda töreninde almış sazı eline, vurmuş Aşık Mahzuni Şerif’ten :
"İşte gidiyorum" demiş :
"Heyecanı bile kalmamış,
Eski bir şehre doğru!"
Bize göre haklıydı da...
Biz de bıktık artık!
"Eskişehir yaşanacak ikinci kent oldu..."
Porsuk'ta "Venedik"i...
Ya da "Strazburg"u görür gibiyiz...
Heykeller, "Prag"ı, "Viyana”yi...
Köprüler "Amsterdam"ı anımsatıyor...
"Madam Tussaud", giyotinle idamlardan sonra kafası kesilen yüzleri nasıl mumlamış!
Pek çok kişiyi yaşarken "Bal"ladı Büyükerşen...
"Böyle bir şehirde heyecan mı kalır?"
……
Artık Eskişehir'in ayrı bir simgesi olan "Ali İsmail Kormaz" için de...
"Arkadaşları vurmuş olabilir" demişti Vali Bey...
Bu sözü bile...
"Heyecanı seven kişiliğini kanıtlıyor!"
Halâ tükenmez akarıyla "Türk Dünyası Başkenti" yolunda "Eskişehir" için heyecanlı çalışmalar da yapıyor!..
Ne işi var 65'liklerle?
"Doğrudur, Büyükşehir’in suçudur!"
"En az 3 takviye var..."
İkinci ligte "Kartalspor" ile İstanbul deplâsmanındayız...
Zorlu bir maçtı...
Stadtan çıkınca bir kamyonun arkasında iki dostu gördük...
Biri araştırmacı yazar "Ahmet Atuk", diğeri Arı Sinemaları'nın müdürü "Rafet Sel"di...
Ellerinde biralarla keyif çatıyorlardı...
Geldik Haydarpaşa'ya ve bindik ayırılmış kompartımanlardaki yerlerimize
20 kişiye yakındık...
Bir ara halen ES TV'de görev yapan kamereman arkadaşımız "Abdullah Bayraktar" yanıma geldi:
"Gel bak abi, sana ne göstereceğim..."
Elindeki kamera ile yandaki kompartımana girdik...
Ahmet Atuk birasını yudumlarken Abdullah yanaştı yanına:
"Şu anda canlı yayındayız, takımı nasıl buldunuz?"
Ahmet abi, derin bir iç çektikten sonra, "Hiç umutlu değilim" dedi: "En az üç takviye lazım..."
………..
"Mesut Hoşcan"ın son basın toplantısındaki sözlerine bu espriyle girmek istedik...
Cesaretli, atılımı seven ve güvenilir bir kişiliği olduğuna inanıyoruz...
Zaten "önce Güven" sözüyle göreve gelmişlerdi...
Ne diyor?
"En az üç takviye yapacağız..."
Hani mutlaka düşünüyor ve çekiniyoruz ama, bu takım üç büyüklere deplâsmanda taş söktürdü,
yenilmedi... Bursaspor'a da öyle... Takviyelerle ikinci yarıya birlik içinde hazır olalım diyoruz...
Yine esprisi ile bitirelim...
Ahmet abi, bu sezon da hiçbir maçını izlememiştir Eskişehirspor'un... Ama gitsin Abdullah yine ve takımı sorsun... Alacağı yanıt aynıdır:
"En az üç takviye lazım..."
Adını Adolf Hitler koy
İkinci "Dünya Savaşı'nda Hitler, en elit askerlerinden kurulu "SS" birliklerine özel bir emir vermişti. İşgal ettikleri her yerde karşılarına çıkan genç kadınlara tecavüz edeceklerdi. İşlerini bitirdikten sonra da ayağa kalktıklarında bir Nazi selamı vererek, "Dokuz ay sonra bir oğlun olacak. Adını Adolf Hitler koy. Heil Hitler" diye batıracaklardı.
Fransa'da görevli bir SS askeri, kentin dışında kırda yürürken, karşısına çıkan solgun ve zayıf genç kızı bek beğenmedi ama, Führer'in emrini hatırladı. Kızı hemen bir ağacın dibine yatırdı. İşini bitirdikten sonra ayağa fırladı. Topuklarını birbirine çarptı, sağ kolunu havaya kaldırdı ve bağırdı:
"Dokuz ay sonra bir oğlan çocuk doğuracaksın. Adını Adolf Hitler koy. Heil Hitler..."
Kadın yattığı yerden yanıt verdi:
"Dokuz gün sonra bir hastalık hissedeceksin. Adını frengi koy.. Vive la France!.."
Figaro'nun Düğünü
Temel opera binasının müdürüne gitmiş ve "Ben burada oğlumun sünnet düğününü yapmak istiyorum, kirası ne kadar?" diye sormuş.
Müdür gülümsemiş ve "Burada düğün falan yapılmaz" demiş...
Sinirlenen Temel, kadıdaki afişi göstermiş:
"Öyleyse neden orada Figaro'nun Düğünü yazıyor!"
60 yıl öncesi
Sahnenin emektarlarından "Zihni Göktay" iki yıl ayrılıktan sonra Şehir Tiyatrosu'na döndü ve "Cibali Karakolu" adlı oyunda rol aldı.
Şu sözleri ilginçti:
- Bu oyunda emniyet amiri "Cafer" sevgilisine "Gel beni soy" diyor. Kadın reddedince de "İlla hükümet mi soyacak" diye espri yapıyor.
Seyircimizin biri hükümeti rencide ettiğini düşünerek bu sözü "Beyaz Masa"ya şikâyet etmiş.
-Bu 1951 yılında yazılmış bir oyun. "Cafer", o zamanki hükümeti kastediyor. Ama bunu anlatamazsınız. Kaldırdılar o sözü oyundan.
Daha birçok sözü de provadayken kaldırdık...
Kısacası...
"Muammer Karaca"nın bu sözleri söyleyebildiği 60 yıl öncesi kadar özgürlük bugün yoktur...
Günün Olayı
Ayakkabı kutularındaki paralar sahiplerine "faiziyle" geri ödenecekmiş ya...
Hâlâ aklımıza takılan soruya bir yanıt bulamadık!
"Hani kutulara parayı polis koymuştu?"
Günün Biberi
Bütçede özel güvenliğe 3 milyar ayrılmış!
Bazen düşünüyoruz da... "Hırsızları korumak, hırsızları yakalamaktan daha masraflı oluyor galiba!"
Akif Kökçe
Gerilim
Hayatını kaybeden madencilere "müstehak" dediğimi iddia ederek hapse atılmamı istediler. Savcı, takipsizlik verdi.
Yılmaz Özdil
Günün İncisi
İtibar naradan daha değerlidir.
Publilus Syrus
Günün Sözü.
İnsanlar kendilerine altından daha çok deşer verdikleri zaman, dünya daha güzel olur...
Hobbit filminden
Özdeyiş
Düşman insana görevini, dost ise insana gücünü gösterir...
Hanri Benazus
Günün Şiiri
Yeşillimin tarihi
Kaç sır olduğu meçhul
Yeşillimi tarihinden eski
Tarihle yaşıt
Mavi açan keten çiçekleri tarihine sıt
Çimen bir efsane söylerdi
Gerçeklerden gerçek tarihlerden uzak
Ekinler konuşur türlü söyler toprak
Üşür karlar altında bembeyaz
Unutulmuşlara eş uyur ekinler
Tadar koçak koçak bereketi baharda
Sonra harmanlarda yığınla boy boy
Savrulan tınazlar savrulan saman
Düşünür yıldızlar altında, sessiz
Ne çabuk geçiyor zaman...
Muzaffer Uyguner (Varlık-1960)