100 yıl sonra

100 yıl sonra

11 Ağustos 2014 18:31
A
a
Sütiş Eskişehir
Yıl 1906...
Amerika kaynıyor!
Ekonomi çökmüş, enflasyon tırmanmış, işsizlik büyük boyutlara ulaşmış ama, belirli bir azınlık lüks içinde yaşıyor...
Sendika kurmak yasak. Grev hakkı yok. İşverene ise her türlü yol açık...
İşte böylesi bir dönemde ünlü komedyen "Şarlo" çıkıyor ortaya... Bir film yapıyor...
Filmin bir sahnesinde fabrikanın dağılma saati geliyor ve işçiler oluk oluk kapıdan çıkıyor...
Az sonra , bu sahne başka biçimde geliyor perdeye....
Yine fabrikanın vardiya bitiş saatinde düdük çalıyor, kapılar açılıyor ve...
"Bir sürü koyun çıkıyor..."
 
……….
 
"Erdal Atabek"in bir yazısından anımsadık bu tarihi olayı...
Atabek, yazının başlığında soruyor:
"İnsanlarla kazlar arasında ne fark var?"
Hayvanbilimci "Konrad Lorenz", bu konuda ayrıntılı inceleme yapmış...
Kaz yavruları yumurtadan çıktıktan sonra dünya üzerinde gördükleri hareketli nesnenin peşine takılıp gitmişler...
Bir tür korununa içgüdüsü...
"Lorenz" in arkasında yürüyen kaz sürüsüyle görüntüsü de bu olgunun kanıtı...
Peki, neden "kaz kafalı" deriz...
Aksine, kazlar zeki hayvanlardır, içgüdüleri güçlüdür. Öfkeleri ünlüdür. Sürü halinde gezerler.
"Önlerinde yürüyen nesnenin arkasına takılıp giderler..."
İşte insanlarla kazlar arasındaki fark da buradadır...
İçgüdünün üzerine çıkıp, sosyal güdüleri de sorgulayıp, bilinçli düşünme düzeyine ulaşmak...
"İnsanları kazlardan farklı kılar..."
 
…………
 
Aradan 100 yılı aşkın zaman geçmiş...
Hala "koyunlarla-kazlarla" uğraşıyor hayvanbilimciler…
Sıra ne zaman gelecek?
“Beyaz güvercinlere, kelebeklere…”
 
 
IV. Murat değil!
Prof. "Süleyman Çelik” ana anımsatıyor... 1960'lı yıllarda Kenterler Tiyatrosu'nda "IV. Murat" oyunu sahneye konmuştu...
Oyunun basına yapılan gösteriminin perde arasında "R. Cevat Ulunay" kızgınlıkla,
"Beğendiniz mi bunu, böyle IV. Murat olur mu?" diye bağırır.
Hemen oradaki "Elif Naci" yanıt verir:
"Ayol o IV. Murat değil ki, Müşfik Kenter..."
 
 
İnanç özgürlüğü...
İsveç halkı paganizmden Katolik inancına geçmiş ve daha sonra Almanya'nın baskısıyla Protestanlığı seçmiş...
İsveçlilerin büyük çoğunluğunun bugün Hıristiyanlıkla ilgisi olmasa da Kraliyet ailesine Protestan inancını korumakla yükümlü...
Eğer kral, inanç özgürlüğünü kullanarak başka bir mezhebe ya da dine geçmek isterse krallığını kaybediyor. Bu da her türlü özgürlüğün savunucusu İsveçlilere tarihin bir cilvesi olsa gerek...
 
"Yeter artık, olmaz dedim!"
 
Delikanlı sevgilisini akşam eve bırakır. Evin önünde masum bir fısıltıdan sonra ateşlenir ve bir elini duvara dayayarak konuşur:
"Beni öper misin?"
Kız, "Deli misin evin önünde annemler görür" der.
Delikanlı ısrarlı:
"Ne olur canım, bu saatte kim görecek, hadi seni çok seviyorum."
Kız, "Ben de seni ama olmaz" diye karşılık verir.
Bu sözler devam edip giderken bir ara aniden merdivenlerin ışığı yanar ve kızın küçük kız kardeşi belirir... Küçük kız, "Babam öpecekse öpsün" diye başlayıp devam eder:
"Yoksa ben öpecekmişin! O da olmazsa kendisi gelecekmiş öpmeye, ama o hayvan oğlu hayvana da söyle, elini diyafon düğmesinden çeksin dedi..."
 
 
İdrar örneği
Mary, test sonuçlarını beklerken doktor gelmiş:
"Kızım,bu getirdiğin idrar örneği değil, elma suyu..."
"Eyvah!" demiş Mary:
"Acilen telefon edebilir miyim doktor bey! Sanırım asıl şişe kocamın öğle yemeği kutusunda!"
 
 
 
Fıkra gibi ama gerçek işte!
 
Önce yaşanmış mıdır, bilemiyoruz ama fıkrasını anlatalım...
"Ense"ye dayanamayan bir adam varmış...
Her defasında da mahkemelik!..
Öylesine ün yapmış ki, mübaşirler adını söylemez "Enseee!" diye bağırırlarmış...
Bir gün halk otobüsüne binmiş…
Önlere doğru bir bakmış ki, kabak gibi bir ense!..
İte kaka gelmiş arkasına kadar ve de şaplatmış tokadı!..
Gözünü de hastanede açmış...
Bir yakını sormuş:
"Ne oldu sana böyle?"
"Ne olacak?" demiş enseci:
"Adam Cemal Kamacı’ymış!.."
 
…….
 
Gelelim bizimkine...
Sabah yürüyüşünde öğretmenler Caddesi'nin hemen başındaki ATM'lerin önündeyiz...
Ne görelim?
Geçirdiği "felç" rahatsızlığına karşın 30 yıllık arkadaşımız makine ile şakur-şukur oynuyor...
"Helal olsun" dercesine, elimizdeki buz gibi pet suyu ensesine yapıştırdık!
Aynı anda döndü adam...
"Bizim Zihni ile ilgisi bile yok!"
Ve de "Sizi tanıyorum" dedi:
"Herhalde beni birine benzettiniz..."
Bu olgunluk üzerine tutulduk!
Özür bile dileyemedik...
Ayrıldıktan sonra düşündük...
Ya tanımasaydı?
"Enseeee!..."
 
 
Kolsuz Yaşar’dan
Ne yaptılar, ettiler, “sarı sendikacılık” devrini bitirdiler…
“Sıra yeşil sendikacılıkta!”
 
Günün İncisi
Bilgili bir ahmak, cahil bir ahmaktan daha ahmaktır!
Mollere
 
Günün Sözü
Sakın umudunu yitirme…
Cebindeki son anahtar belki kilidi açacaktır…
Benjamin Franklin
 
Gerilim
İnsanların haksız yere çektikleri acılara şahitlik edenler, şahit oldukları acıların utançlarını da taşırlar…
J.M. Coetzee
 
Günün Şiiri
Bu gece
Bu gece, bu gece
Uykusuzum, kederliyim, deliyim
Yüzümde uzak sevgilerin serin aydınlığı
Durmalıyım şehir şehir
Yıldız yıldız karanlıkta
Bu gece ölmemeliyim
Yeniler beyazlısını vakte ve ellerime
Pürsilah bakireler saygısızca soyunup
İnsanlığım ağır mağaralarda
Bu gece, bu gece
Dönmüş üstüme cenup
Artık büyümüyorum ama, haberin olsun
Nasıl büyümüşüm evvelce
Karşımda koca bir kâinat yürür gider
Bir nefes sardı beni ateşten ve akıldan
Bu gece...
Fazıl Hüsnü Dağlarca (Varlık-1951)
 
Günün Olayı
Bizim memlekette hayat çok kolay olabilir aslında...
Okumayacaksın, düşünmeyeceksin, hiçbir şeyi sorgulamayacaksın... Yapacağın iş çok basit...
"Beğendiğini beğenecek, beğenmediğini beğenmeyeceksin... O kadar..."
 
Günün Biberi
Eskiden yargıda görev yapan üst düzey hukukçuların adı vatandaş tarafından pek bilinmezdi...
Şimdi çoğumuz alt düzeydeki savcıları bile tanıyoruz...
Doğru değil mi?
 
 
 
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi