Eskişehirspor olarak sadece TFF ile FİFA ile piyasa borçları ile uğraşmıyoruz. Bir de milyon dolarların döndüğü futbol piyasasında asgari ücretle çalışan ama ne yazık ki neredeyse 1 yıldır maaşlarını alamadan çalışan ve bunu camiaya hissettirmeyen özverili çalışanlar var.
Aslında eşimde dahil hepsini yakinen tanıyorum. Çektikleri sıkıntıları, icra dosyalarını, bir umut çıkılan yolda hem takım hem de kendi gelecekleri adına yaşadıkları kaygıya yakinen tanığım.
Eskişehir Taraftarlar Birliği de mübarek Ramazan ayında, üstüne üstlük bayrama çeyrek varken çok hayırlı bir işe imza attı. Çalışanlara bayram öncesi alacaklarının ödenmesi için destek yürüyüşü başlattı. Hem kulübün içinde bulunduğu duruma dikkat çekmek ve uyuyan devleri uyandırmak hem de takıma maneviyatı yüksek bir katkı yapmak bu anlamda çok önemli bir adım.
Görünen o ki Belediye İş gibi emekçi bir sendikanın da destek verdiği, Eskişehirlilerin karınca kararınca katkı sunduğu bu kampanya giderek büyüyecek. Bu kampanyada rakam kadar kişi miktarı da çok önemli gözüküyor. Bunu bir imza kampanyası gibi düşünün. Gerekirse 1 TL ile katkıda bulunun ama çok fazla katılım olması için teşvikte bulunun. Ne kadar çok imza, ne kadar ayrı ayrı katılım, o kadar güç, o kadar reklam, o kadar kamuoyu etkisi demek.
Mesela 100 bin kişinin katılımını düşünün. Bunun siyasiler, bürokratlar, reklam verenler üzerindeki etkisini hayal edin. Ne kadar kalabalıksak, marka değerimizin o kadar yüksek olacağını lütfen aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden bir aileden 20 TL katkı gelecekse bile bunu ailenin dört ayrı bireyi adına 5 TL olarak ayrı ayrı yatırmaya, bağışlamaya dikkat edin diye bir ricada bulunmak istiyorum. Daha öncede belirttiğim gibi bu Eskişehirspor ve arkasındaki kitlenin ne kadar aktif, güçlü, etkili olduğunu göstermek adına son derece önemli bir işe dönüşecek. Hatta iddia ediyorum ki bu kampanya da 1 TL destekle bile olsa 100 bin kişi yer alsın, Eskişehirspor’un mevcut borçlarını silecek ve bu marka değerini değerlendirmek isteyenler illa ki olacaktır.
İpek mi, böcek mi?
Çocukluk yıllarımda Sarıcakaya’da Çayköy’e gitmiştim. Bir yakınımızı ve civarındaki komşu evleri ziyaret ederken dikkatimi en çok çeken şey yuvarlak, küçük yumurtalara benzeyen ve ne olduğunu anlamadığım şeylerdi. Hemen her evin odasında ve neredeyse ağzına kadar dolu bu şeylerin ipekböceği olduğunu öğrenmem uzun sürmedi. İlk başta dokunmaya korktuğum ve böcek zannettiğim bu kozaların su ile birleşince nasıl olduğunu ve işlendikçe nasıl değerlendiğini görmek kendi adıma harika bir deneyimdi. Zira böcek diye korkarken, ipek diye sarmak farklı bir duygu.
Geçtiğimiz günlerde Büyükşehir Meclisi’nde gündeme geldi İpek böcekçiliği konusu ve AK Partili meclis üyeleri bizim köylümüz ırgatlık yapacak ama kazanan kozabirlik olacak diye itiraz ederek konuyu reddettiler.
Dün konuyu Yılmaz Büyükerşen’den dinledik uzun uzun. Ne yazık ki artık Sarıcakaya’da İpek Böceği işi de, onların hammaddesi olan dut ağaçlarının da kalmadığını ve bu karlı işten çiftçilerin yararlanmaktan mahrum kaldığını söyledi. Sonra da hem fide temini, hem böcek hem de ipeğin işleneceği tezgâhlar için Bursa’da kurulmuş Koza Birlik kooperatifi ile anlaştıklarını ve arazi teminini yaptıktan sonra dikilen fideleri çiftçi ile ortaklaşa paylaşacaklarını ancak AK Parti cephesinin bu işe sıcak bakmayarak, köylüleri bir gelirden mahrum bıraktıklarını söyledi. Bu iş ile hem dut ve dut kurusu hem de İpek ve tezgahta işlenmiş ipekle Eskişehir’in tekrar bu konuda üretken ve kazanan bir pozisyonda olmasının da böylece önünün tıkandığını söyledi.
Düşündüm, taşındım ve biraz da üzüldüm aslında. Çocukluğum ve odalar dolusu kozanın, oradaki sıra sıra dut ağaçlarının kaybolduğunu düşünmek biraz burktu içimi.
Sonra bir yanlış anlaşılma olmalı dedim. Herhalde benim gibi önce böceği gördü meclis üyeleri korktu ama inanıyorum ki ipeği görürlerse karar değiştirirler…