×

Asgari ücretin ne kadar olacağı önemli değil!

Asgari ücret zammı için yılsonuna yaklaşırken, yeni ücretin ne olacağı tartışmaları devam ediyor. Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Nadir Küpeli, asgari ücrete yapılan zamların alım gücünü artırmadığını, aksine azaltabileceğini vurgulayarak, asgari ücretle çalışanların ihtiyaçlarının sorgulanması gerektiğini ifade etti.

Milyonlarca kişiyi ilgilendiren asgari ücret zammı için yılsonuna yaklaşırken, yeni ücretin ne kadar olacağı tartışması devam ediyor. Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Nadir Küpeli, üretim ve nitelikli iş gücüne vurgu yaparak,“Asgari ücrete iyi düşünülmeden yapılan zamlar alım gücünün maalesef artırmıyor, azaltıyor.Dolayısıyla alım gücünü arttırmamız gerekir. Asgari ücretin rakamı çok tartışılır ama ben o tarafta değilim” dedi.
 
Ocak 2025’te asgari ücretin ne kadar olacağına dair senaryolar konuşulmaya başlandı.  Sizce mevcut ekonomik gidişatla birlikte değerlendirildiğinde asgari ücret ne kadar olmalı?
 
“Asgari ücret milyonları ilgilendiriyor. Yani aslında asgari ücretle çalışanların dışında, asgari ücretle ücretleri belgelendirilenler de var. Onun içinde daha fazla geniş bir kitleyi de asgari ücret bu anlamda çok yakından ilgilendiriyor. Evet, bütçe görüşmeleri başladı ama asgari ücretin belirlenmesinde geçmiş yıllarda hep enflasyon hedefleri dikkate alınırdı. Bu sene de sanıyorum böyle bir uygulama yapılacak. Ama ben asgari ücretin artırılmasını, eksilmesini ayrı; dar gelirli insanların, alım güçlerinin artırılmasının ayrı değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum. Biz sanayiciler, üreticiler bütün kazançlarımızı tabii ki belli oranda çalışanlarımızla paylaşmak istiyoruz. Ancak burada asgari ücretin ne kadar arttığından ziyade aslında ‘asgari ücretle çalışanlara ne kadar ihtiyacımız var’ bunu bence sorgulamak gerekiyor. Dünyadaki birçok çetin ve sert rekabetin yanında asgari ücretli insanlarla çalışmak, üretim yapmak ve dünya rekabetinden pay almak çok mümkün gözükmüyor. Bizim aslında nitelikli ürünlerle, nitelikli ihracatla bunu taçlandırmamız lazım ama onun için de iyi yetişmiş iş gücüne ihtiyaç var. Zaten onlar asgari ücretle çalışmıyor.”
 
ÜCRET YATMADAN FİYATLAR YÜKSELİYOR
 
“Dolayısıyla aslında asgari ücretlinin ücretini artırmak yerine asgari ücretlilerin olmayacağı; yani asgari ücretlerin dışındaki insanlara kaynak aktarılabilecek bir model üzerinde çalışmak lazım. Bunun için üretimi artırmak gerekiyor. Yüksek teknolojili üretimler yapmak gerekiyor ve asgari ücretle çalışan insanları da bu kategorinin dışına çıkartarak daha iyi bir sosyal yaşantı ve gelir elde etmelerini sağlamalıyız diye düşünüyorum. Yoksa asgari ücretin ne kadar olduğunun çok bir önemi yok. Ama şunu da biliyorum ki, asgari ücrete iyi düşünülmeden yapılan zamlar alım gücünün maalesef artırmıyor, azaltıyor. Kendi ülkemizden de örnek verebiliriz. Geçen sene asgari ücretin alım gücüyle 2024’teki alım gücü bir değil.Çarşıya, pazara çıktığınız zaman sizin ücretiniz yüzde 50 artmış ise, inanın sizden önce onlar yüzde 55-60 artırıyorlar.Lokantalara bir bakın, yemekler kaç lira olmuş?Onun dışındaki birçok ihtiyaç duyduğunuz hizmeti, ürünü satın almak istediğiniz zaman asgari ücretle çok yakından ilişkilendirip daha onun uygulaması bile başlamadan hemen piyasalar bunu fiyatlandırmaya başlıyorlar. Bu çok doğru bir işlem değil. Dolayısıyla alım gücünü artırmamız gerekir. Asgari ücretin rakamı çok tartışılır. Herkes sadece yüzde 10 mu olsun, 20 mi olsun, 50 mi olsun diye bunu konuşuyorlar ama ben o tarafta değilim.”
 
Vatandaşın alım gücünü artırmak için nasıl bir politika izlenebilir? Orta vadeli plan çözüm üretecek mi?
 
“Orta Vadeli Plan’ın işlediğini görüyoruz bugün ama benim de ilavelerim olacaktır bu konuda. Biz sadece 100 birim üreten bir işletmeye, 100 tane talep varsa onun talebini 80’e 70’edüşürerek piyasayı, ekonomi soğutmayı düşünüyoruz bu günlerde ve bunun için çalışıyoruz. Aslında ben daha farklı bir şey düşünüyorum. O 100 birim üretenin üretimini 200’e yüze veya daha başka bir rakama yükseltmesiyle alım gücünü ya da talebi azaltmadan, daha fazla üreterek bu rekabeti oluşturarak fiyatların ve maliyetlerin düşmesini bence hedeflemeliyiz.Siz bugün baskıyla fiyatları bir miktar aşağı düşürdüğünüz zaman, işte bu işte parayı çekmek anlamına gelir, diğer enstrümanları kullanmak anlamına gelir ama onlar devreden çıktığı zaman tekrar insanlar ertelenmiş olan taleplerini yeniden değerlendirecekler. Bu da enflasyonu aslında kalıcı değil, geçici olarak düştüğü anlama da gelebilir. Halbuki bizim üretimimizi arttırdığımız durumda kalıcı olarak enflasyonu düşürmüş olacağız. Bundan çok eminim. Bunun için ve dünyayla rekabet etmek için de çok çalışmalıyız. Üretim tarafında ciddi çalışmalar yapmalıyız. Bir de üretim rakamları arttığı zaman maliyetleri de düşecek. Bu düşen maliyetler tabii ki satış fiyatlarına da yansıyacaktır. Teknoloji geliştiği zaman yine maliyetler düşecek. Çünkü daha belki az iş gücüyle, emekle daha fazla üretim yapabileceğiz. Bunlara da düşündüğümüz zaman, üretimin yüzde 100 artması lazım. Üretim arttığı zaman tabii ki bizim gelirimiz artacak. Bizim gelirimiz arttığı zaman da çalışanlarımızın alım güçleri de artacak.
 
AİDİYET DUYGUSU GEREKLİ
 
İş verenler de değişik formüllerle çalışanlarına bir şekilde destek de olurlar. Bunun adı ikramiye olabilir. Başka bir şey de olabilir ama olmadan yani almadan vermek Allah'a mahsus. Bütün işverenlerin mutlu değil, bunu biliyoruz. Alışveriş yok,  ticaret az, fabrikaları kapasiteleri tam dolu çalıştıramıyoruz. Bunların terse döndüğü zaman,  artık kâr yapmaya başladığımız zaman da eminim kiişletmelerin çok ciddi bir kısmı bu kazançlarını çalışanlara ile de paylaşacaklar. Çünkü aidiyet duygusu da çok gerekli… Yani birisi işe girdiği zaman 3 ay, 5 ay 6 sonra ayrılsın istemiyoruz. Uzun yıllar birlikte beraber olalım o işletmeden emekli olsun. Bunun içinde o insanın ihtiyaçlarını karşılamak gerekiyor.”
 
Siz demeçlerinizde hep şunu söylediniz:“Türkiye de bir işsizlik problemi yok, işçisizlik problemi var.”  Konuşmanızın başında da nitelikli çalışan vurgusu yaptınız. Nitelikli çalışan bulmakta hala zorlanıyor musunuz?
 
“Aslında bu önceleri, Eskişehir gibi çevresine göre daha gelişmiş şehirlerin problemiydi. Şimdi bütün Türkiye ile birlikte artık dünyanın problemi olmaya da başladı. Gittiğimiz yerlerde şunu görüyoruz ki gençlik, yeni nesil fabrikalarda, işletmelerde bizim düşündüğümüz şekilde çalışmak istemiyor. Evet, ciddi bir işçisizlik problemi var. Yani her ne kadar işsizlik, 8.8 gibi bir rakamlara düştü ancak biz hala o işçileri bulamıyoruz. Nerede bunlar, bilmiyoruz. Ama bunun adı şu net söylüyorum: İş beğenmeme problemi var.Sizi beğenmiyor, onu beğenmiyor veya orada 3 ay burada 5 ay çalışıyor. İstikrar olmadığı zaman da bu sürekli işsizlik gibi bir yanılgıya bize itiyor. Bakıyorsunuz İŞ-KUR’da diyelim ki 30 bin tane müracaat var. En az 30 bin tane da açık iş var. Ama ikisi birbiriyle niye buluşmuyor? Gittiği zaman işi beğenmiyorlar, çalışmıyorlar.”
 
‘NE İŞ OLSA YAPARIM’ MANTIĞIYLA RAKEBET EDİLMEZ
 
“Dünyayla entegre olmuş bir Türkiye Cumhuriyeti’nden bahsediyoruz. Biz artık sadece kendi ürünlerimizi, kendi ihtiyaçlarımız olan cinslerle ya da kendi vatandaşlarımıza üretmekle kalmıyoruz. Dünyayla entegre olduğumuza göre ve dünyayla rekabet etmek zorunda olduğumuza göre çok daha kaliteli işler yapmalıyız. Bunun için de nitelikli iş gücüne ihtiyaç var. ‘Ben ne iş olsa yaparım’ diye gelen insanların üretimleriyledünyayla rekabet etmemiz mümkün değil. Artık Türkiye dünyayla rekabet ediyor. Bizim rakiplerimiz bizden daha hızlı gidiyorlar. Dolayısıyla biz de onları geçmek için çok çalışmak durumundayız. Bunun için de olmazsa olmazımız, nitelikli insan kaynağı. Biz kurum olarak da bunu yapmaya çalışıyoruz. Diğer eğitim birimlerimizde, okulumuzda ve bütün iştiraklerimizle beraber sanayinin, sanayicinin ihtiyaç duyduğu nitelikli iş gücünü hazırlayalım ve üretim yapan herkes dünyayla rekabette bir adım öne geçsin istiyoruz.”
 
İş beğenmeme durumunun temelinde sizce ne yatıyor? Bu, mevcut şartlardaki geçim sıkıntısından mı kaynaklanıyor yoksa toplumsal başka bir sorun mu var?
 
“Aslında burada biraz da sosyal medyanın rolü var. Yeni nesil bizler gibi değil. Ben Türkiye'nin 1970’li, 80’li, 90’lıyıllardaki  gücünü, ekonomisini biliyorum. Biz bir çok konuda imkansızlıklarla büyüdük. Kendimiz belirli problemleri çözerek belirli şeyleri başarmıştık. Şimdi böyle bir şey değil. Herkes herkese bir şekilde istediğini veriyor. Yani çok kolay bir şekilde ulaşılabiliyor artık her şeye. Bundan dolayı bir doyumsuzluk var, tatminsizlik var. Bunun içinde özellikle yeni nesil bu ‘Z kuşağı’ dediklerimiz, bir yere, bir fabrikaya gelip de ‘x ücretle’ sabah 8.00 akşam 17.00 arası çalışmak istemiyorlar. Sosyal medyada ofenomenler falan da bazen kötü bir rol model oluyorlar. Kolay para kazanmak, oturarak para kazanmak ya da 3 - 5 saat çalışarak yüksek gelirler elde etmek gibi bir hayata kapılıyorlar. Bunların hepsi hayal tabii ki, böyle bir şey olmaz.”
 
SOSYAL MEDYA VE DİZİLER ETKİLİYOR
 
“O dizilerdeki karakterlerin de burada çok ciddi etkileri var. Saat 11’de kalkacak, röpteşambırını giyip,havuzun kenarında kahvaltısınıyapacak, 3 - 5 tane yardımcısı ona kahvaltısını sunacak… İş hayatı böyle değil. Bunlar filmlerde oluyor işte. Bunları gördükleri zaman insanlar,‘ben niye sabah 8 – akşam 5 kadar çalışayım? Ellerim kirlenecek veya sabah 8’de işe ulaşmak için 6’da, 6.30’da kalkması lazım. ‘Bu saatte kalkmak istemiyorum gibi’ bir anlayış var. Ancak bu bir tek Türkiye’nin değil dünyanın problemi olmuş. Bizim çalışanlarımız Avrupa’ya gitmeye çalışıyor. İngiltere'de gördüm, Almanlar da İngiltere'ye gidiyorlar çalışmak için. Herkes biraz daha iyi imkanlarla, iyi şartlarda çalışmak istiyorlar.ama söylediğim gibi bir çok nedeni var.”
 
SOSYAL DEVLET KÖTÜYE KULLANILIYOR
 
“Türk toplumuna özel şunu da ekleyebiliriz: Aileler, ebeveynler çocuklarına emekli bile olsa yine yardım ediyor, bakıyor. Ayakları üzerinde dursun, kendi işini, kendi problemini kendi çözsün gibi bir anlayışla bizim Türk toplumunda yok. Bunun da etkisi var. Bir yerde devlet erkanı da vardı. Birisi şöyle bir laf etti bunu ibretlik olay olarak alabiliriz:‘Ben neden çalışayım senin fabrikanda?’ diyor. Devlet bana maaş veriyormuş, işsizlik maaşı. Yemeklerini belediyeler veriyor. Ufak tefek başka gelirleri de var, ‘ben neden çalışayım’ diyor. Türkiye gibi bana göre sosyal devlet pek yok. Dünyada gerçekten bizim devletimiz çok sosyal bir devlet görünümünde ve uygulamasını da bu şekilde yapıyor. Ama bu maalesef bazı kişiler tarafından kötüye kullanılıyor. Siz aslında adamın çalışmadan belirli bir gelire ulaşmasını sağlayınca bu da çalışmak istemiyor. İşte işi de ondan beğenmiyor.Orada işsizlik parasından belirli bir ücret geliyorsa, siz ona daha yüksek, daha fazla ve onun hoşuna gidecek imkanlarla iş verirseniz belki gelip biraz çalışabilir ama o da çok uzun süreli olmayacaktır. Dolayısıyla yani insanların da ihtiyaçlarını kolay yollardan, yorulmadan çözmeleri de bence iş beğenmemede, işsizliğin de temellerinden bir tanesi.”