×

“SANATLA UĞRAŞMAK MUHTEŞEM”

Bir insanın ömrüne kaç uğraş sığabilir. Bazılarının serüveni disiplinlerarası yolculuk gibidir. Eski Milletvekili Zeki Ünal’ın yaşamı da

Bir insanın ömrüne kaç uğraş sığabilir. Bazılarının serüveni disiplinlerarası yolculuk gibidir. Eski Milletvekili Zeki Ünal’ın yaşamı da böyle. Sporculukla başladığı başarı yolculuğuna, ticari ve siyasi başarıyı da ekliyor. En büyük prensibini samimi ve dürüst olmak olarak ifade eden Ünal, uzun zamandan beri resim de yapıyor. Öyle ki işyerini aynı zamanda atölye olarak da kullanıyor. Ömrüne sığdırabileceği başarılar hiç şüphe yok ki insanı böyle mutlu kılıyor. Ancak insan ne yaparsa yapsın yaşamında belki de varabileceği en güzel durak gönlünün evi ve kendine dönüşü. Sanatsal uğraşlar, insanın kendine dönük yaşayabilmesini kolaylaştıran araçlar. Zeki Ünal “Sporu 20, siyaseti 50 yaşımda bıraktım.” diyor. Bugünlerde yaşam sevgisini ve birikimlerini büyük bir coşkuyla tuvallerine aktarıyor. Birbirinden güzel tablolaların bulunduğu işyerinde yaptığımız sohbette, sanatını ve doğal olarak sanattan önceki uğraşlarını ve yaşam deneyimini sizler için aktarıyor.
 
İlk gençliğim
1952 yılında Eskişehir’de doğdum. Tahsil hayatımı Eskişehir’de tamamladım. İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’nin İşletme bölümünden mezun oldum. Daha sonra Eskişehir’de beyaz eşya, televizyon ve mobilya üzerine ticarete başladım. Ticaretle uğraştım. Evli ve iki çocuk babasıyım. Daha sonraki yıllarda, beyaz eşya ticareti yaptığım dönemlerde SODEP’te siyasete atıldım.
 
Siyasete girişim
O dönemde SHP’de merkez ilçe başkanlığı, daha sonra 18. dönemde Eskişehir milletvekilliği görevinde bulundum. Milletvekili olduğum dönemlerde parti meclisi üyeliği görevini sürdürdüm. Daha sonraki dönemlerde Cumhuriyet Halk Partisi’nde atama ile genel başkan yardımcılığı yaptım. Üç dönem CHP’de il başkanlığı yaptım. Yaşım elliyi geçtikten sonra da siyaseti bıraktım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında yer alıyorum yine, partime yardımcı olmaya çalışıyorum ama bundan sonra hiçbir şekilde adaylığım söz konusu değil.
Okul öncesi zaten Cumhuriyet Halk Partisi üyesiydim ben, üniversitede olduğum dönemlerde de. O dönemlerde Eskişehirspor’da da futbol oynuyordum. O arada bir transfer gerçekleşti. Beni Eskişehirspor’dan Uşakspor’a verdiler. İki yıl orada futbol oynadıktan sonra askerliğim nedeni ile sporu o yıllarda bıraktım. Yani; spor yirmi yaşında bitti bende; siyaset elli yaşında bitti.
 
Siyasi taraf gözetmeksizin kentime yararlı oldum
Milletvekillerin görevi, yasama ve Türkiye’nin genel sorunları. Katkı sağlamaya çalışıyorsun, benim o dönemde yaptığım en önemli iş; Eskişehir’in kalkınmada öncelikli yeri olmasıyla ilgili çalışmalar. O dönemde Ticaret Odası, Sanayi Odası ve iş adamlarını Ankara’ya taşıdım. İlgili bakanlarla görüştürdüm. Bu, Eskişehir’in kalkınması yönünde çok önemli bir olaydı. Neden? Çünkü gümrük indirimleri, vergi indirimleri, yatırım indirimleri, faiz indirimleri ve krediler yönünden sanayinin kalkınması çok önemliydi. Bunları da belirli oranda o dönemde Eskişehir’deki kurumlarla birlikte gerçekleştirmeye çalıştık ve bir kısmını gerçekleştirdik. Onun haricinde Eskişehir ile ilgili belediyelerin, Doğru Yol Partisi’nin, Anavatan Partisi’nin sorunlarını çözmeye çalıştık, hepsine eşit katkı vermeye çalıştım. Çevre Bakanlığı’nın temizlik araçları ile ilgili bağışlarını hep Eskişehir’e yönlendirmeye çalıştım ve onu da başardım. Birçok belediyeye o dönemde önemli katkılarım oldu. Onun haricinde bireysel, insanların sorunlarıyla daha fazla ilgilendik. Onlarda da gene hiçbir ayrım gözetmeksizin herkese faydalı olmaya çalıştım.
 
Siyaset yaptığım dönemde adayları parti başkanları değil, parti tabanı seçiyordu
Benim siyaset yaptığım dönemlerde biz, Eskişehir’de kendimizi genel başkanın kılıcının altına yatırmadık. Genel merkezin kararlarına bırakmadık. Burada halk seçsin istedik. Benim seçiliş şeklim de o şekilde oldu. Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyeleri beni önce sıralamaya soktu, halkoyu yardımıyla milletvekili olduk. Daha sonra aday olduğum dönemde de halkın tercihi vardı. Oraya da on iki aday katılmıştık. 12 adayın toplamı kadar oy aldım. Bu Türkiye genelinde çok büyük bir olaydı tabi. Şimdi kimin milletvekili olacağı çoğu kez genel merkezce belirleniyor. Bu, çok doğru bir yöntem değil, demokrasinin en önemli boyutu katılım olmasıdır. Demokrasi, genel başkanın ve genel merkezin değil; özgürlük, eşitlik ve yasa yapma mücadelesi veren insanların, mutlaka halkın gücünü arkasına almalı. Halkın katılımı olmayınca milletvekilleri kendilerini doğrudan genel başkan ve genel merkezin kararlarına bırakıyorlar; bu da milletvekillerinin bildiklerini özgürce söylemelerini ve doğruyu yapmalarını engelliyor. Oysa halkın katılımıyla seçilmiş olsalar, halkın isteklerini meclise taşıyacaklar.
 
 
Eskişehir Türkiye’nin ve Avrupa’nın en güzel kentlerinden biri
Eskişehir farklı bir kent oldu. Türkiye’nin ve Avrupa’nın en güzel kentlerinden birisi durumunda. Bu güzellik nüfusa da yansıyor. Bütün iller -İstanbul ve İzmir haricinde- göç verirken; Eskişehir göç alan bir konumda, nüfusu giderek artıyor, azalmıyor. Üniversite kenti olması Eskişehir’de apart dairelerin diğer illere göre daha fazla yapılmasına sebep oluyor. Piyasanın en geçerli konutu şu anda apart daireler, herkes yok satıyor.
 
 
Kültür başkenti oluşumuz
Eskişehir kültür başkenti oldu ama bunu çok iyi değerlendiremedik. Çünkü Eskişehir’de yapılan organizasyon çok görkemli değildi; vasatın altında bir organizasyon yapıldı. Sanıyorum, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi bu işin içinde olsaydı ve organizasyonla bire bir ilgilenseydi, bununla ilgili müthiş bir organizasyon yapardı. Var olan kurumlar ve kültürle ilgili kurumlar, Eskişehir’in kültür başkenti olmasıyla ilgili, tanıtımı yönünde çok büyük katkı sağlayamadılar. Çünkü programın oluşumuna dahil edilmediler. Tüm dünyanın ilgi odağı olmasına rağmen iyi bir program ortaya koyamadık, çok başarılı değildik bu konuda.
Kültür başkentliği konusunda Eskişehir Büyükşehir Belediyesi mutlaka devreye girmeli
Belediyenin mutlaka devreye girmesi lazım. Mesela; bu olayın içinde Yılmaz Büyükerşen olsaydı çok farklı bir kurgu, çok farklı bir tanıtım ortaya koyabilirdik. Sanırım bir takım siyasi çekişmeler bunu engelledi ve Hoca devre dışı bırakıldı. O zaman da böyle başarısız bir yapı çıktı ortaya. Eskişehir’in kültür başkenti olması doğru bir karar ve iyi bir fırsat; çünkü Eskişehir’de çok değerli bir yapı var. Sevgiyi temsil eden Yunus Emre; gülmeyi temsil eden Nasrettin Hoca; kahramanlığı temsil eden Seyid Battal Gazi Eskişehirli’dir. Bu kadar çok özelliği bünyesinde barındıran bir kent çok fazla yok. Ayrıca Eskişehir’deki yaşam çok modern ve yüksek standartlara sahip. Dahası Eskişehir’de sanat kurumları etkili, yani kültür başkentliği ile ilgili çok farklı şeyler yapılabilirdi.
 
 
Kültür başkentliği sadece valiliğin ve hükümetin kararlarına bırakılmamalı
Sanat derneklerinin, belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının devreye girmesiyle çok daha farklı bir yapı ortaya çıkabilirdi. Maalesef bunu beceremedik bu dönemde. Bu çok zor bir şey değil. Bu katılımı sağlarsak mükemmel bir organizasyon çıkar ortaya. Yani, bunu sadece hükümetin ve valiliğin kararına bırakmamak lazım. Bu kent, tek bir siyasi yapının varlığını kabul eden bir yapı değildir. Bütün herkesi kucaklayan bir kenttir. Kentin tanıtımı da bizim ortak malımız, ürünümüz olmalı. Olaya böyle bakmamız gerekirken, maalesef bunu bu dönemde beceremedik.
Eskişehir, bir üniversite ve öğrenci kentidir. Bu alanda daha da güzel şeyler yapılmalı ve Eskişehir’in adı bunlarla özdeşleştirilmelidir
Son yıllarda Eskişehir’in adı birçok şeyle birlikte anılabilir. Sanayi kenti, turizm kenti ve öğrenci kenti gibi. Bunların hiç birini diğerine tercih etmek doğru değil; ama bana göre Eskişehir öğrenci kenti olmalıdır. Çünkü iki tane büyük üniversitemiz var, aşağı yukarı kırk bin, örgün eğitimde okuyan öğrencimiz var. Bunun yanında açık öğretimde bir milyon yedi yüz bin kişi Eskişehir’de tahsiline devam ediyor. Bunların büyük bir çoğunluğu yılda bir defa da olsa bu kente gelip gidiyor. Bir kısmı da açık öğretim kursları nedeniyle kalıyor, yaklaşık yüz bine yakın kişi. Şimdi aşağı yukarı iki yüz bine yakın öğrenci var. Bir milyon yedi yüz elli bin öğrencinin iki yüz bini Eskişehir’de yaşıyor. Bu ne demek? Kent ekonomisine katkı demek, kentin ticaretinin canlanması demek. Böyle bakarsak öğrenci kenti olmamız daha öncelikli olmalıdır. Çünkü bu tüketim, sanayi ve ticareti beraberinde büyütecektir.
 
Eskişehir sanayisi ve özellikle havacılık son derece örgütlü bir yapı
Eskişehir sanayisi son derece örgütlü, alt yapısı tamamlanmış, Eskişehir Sanayi Odası yönetimi bu konuda oldukça başarılı işler yaptı. Gerek organize sanayinin tamamlanması gerekse marka tercihleri oldukça iyi. Eskişehir sanayide de Türkiye’nin önünde bir büyümeyi gerçekleştiriyor şu anda. Bir defa alt yapıyla ilgili bir sorun yok. İnönü’de Türk Hava Kurumuna ait son derece önemli bir yapı var. Bunlar havacılıkla ilgili önemli ve iki değerli unsur. Bu bakımdan Eskişehir’de havacılıkla ilgili de önemli şeyler yapılmaya devam edilmeli. İşçi altyapısının ve eğitimli altyapının burada olması, bir de bununla ilgili okulun Eskişehir’de olması bunu daha da öncelikli konuma getiriyor.
 
 
Yeni nesil, kurumsallaşma konusunda bizden daha başarılı
İnsanların eğitimi giderek arttığı için yeni nesil bunu artık kurumlaştırarak yürütüyor. Yani; söz ve güvenle değil, yazılı ve kurumlaşmayla yürütüyorlar işlerini. Böyle yürüdüğü müddetçe birliktelikler olur. Öbür türlü eski feodal alışkanlıklarla ortaklıkları yürütmek mümkün değil. Bu sadece bize, Eskişehir’e mahsus değil. Türkiye genelinde bir olay. Eskişehir’de kurumsallaşma diğer illere göre daha önde. Sizin de bahsettiğiniz gibi eğitim kalitesi ve insan kalitesi daha yüksek.
 
Dostlar Meclisi iyi bir yapılanma ama yeni nesil gümbür gümbür geliyor
 
Dostlar meclisi yaş olarak standartları 50 yaşın üzerinde. Bilgi ve teknolojinin önde olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Teknoloji gençlerin yaşam biçimini ve hayata bakışını değiştirdi. Gençler teknolojiyi bizden daha iyi kullanıyor. Bizler yaşantımızdaki duruşumuzla, etik değerlerimizle onlara örnek olabiliriz ama onların dinamikleri çok farklı. İşte şu gezi olaylarında da bunu görüyoruz. Bugüne değin onlara hiçbir şey değillermiş gibi davranıldı; oysaki onlar çok şey, çok şey biliyorlar ve özgürlüklerine çok sahip çıkıyorlar. Eşitlik duyguları var. Dayanışmaları var. Sevgi paylaşımları var. Onlara çok fazla akıl vermemiz ve onları yönlendirmemiz çok doğru değil. Şu anda iletişim çağındayız. Sadece, onlara iyi ve doğru örnekler bırakabildiysek ne mutlu bize. Gençlik kendi dinamizmini kendi yakalamış durumda.
 
 
Gezi parkı süreci
Başbakanımız, dış politikada doğru yolu izleyemiyor maalesef. Uygulanan politikalarla Türkiye’nin başını belaya sokuyor ve Dış İşleri Bakanımız son derece başarısız. Çok acil olarak cumhuriyetle birlikte oluşturduğumuz dış politikadaki “Yurtta Barış Cihanda Barış” anlayışındaki dış politikayı tekrar Türkiye’ye egemen kılmalılar. Bir başka ülkenin işlerine karışmamalıyız, biz her ülkenin işine karışıyoruz. Bunlar son derece yanlış ve sağlıksız. Bu tür şeyler Türkiye’nin geleceği için çok tehlikeli oyunlardır. Var olan hükümet derhal eski politikaya, dış politikayla ilgili Atatürk’ün çizmiş olduğu “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” anlayışına dönmelidir. Sadece kendi çıkarlarımız doğrultusunda, kimsenin işine karışmadan dış politikamızı yürütmeliyiz. Gezi olaylarıyla ilgili daha önce söylediğim gibi bu gençleri Türkiye’de hiç kimse bir şeye benzetemiyordu. Bu gençlere bilgisayar çocukları, televizyon çocukları diyerek herhangi bir şeye yeterlilikleri oldukları düşünülmüyordu. Oysa bu gençlerin ne kadar sorumlu olduğunu şimdi bu olaylarda gördük. Kendi aralarında sevgi ve dostluk paylaşımları, dayanışmaları, özgürlüklerine müdahalede koydukları tepki, en önemlisi de kavgadan uzak durmaları, daha samimi, daha barışçı olmaları gibi birçok değerleri birlikte taşıyorlar.
 
Zeki Ünal’ın hayatında ticaret ve siyasetin yanında iki farklı disiplin daha var. Biri sporculuğu ve spor yöneticiliği; diğeri özellikle sanata olan düşkünlüğü. Resim sevgisine geçmeden önce sözü burada Eskişehirspor’a bağladık ve tekrar onun başarılı günlerini anlatmasını istedik.
 
Eskişehirspor bu kentin ortak değeridir
 
Eskişehirspor bu kentin ortak değeri. Bu kentteki insanlar Eskişehirspor’u her türlü farklılıkta, siyasi ve yaşam biçimlerindeki farklılıkta, birlikte yaşıyor. Hepimiz onunla gurur duyuyoruz. Onunla heyecanlanıyoruz, onunla üzülüyoruz. Bu nedenle Eskişehirspor benim için çok kıymetli. 1980’li yıllarda başkanlık yaptım. 1990’larda kulüp yine çok zor durumdaydı, tekrar geldim. Her iki geldiğim dönemde de ekonomisini düzelttim, başarılı bir konuma getirdikten sonra da yerimi bir başkasına devrettim. Zaten her geldiğimde de “6 ay yaparım” demiştim; ama her iki dönemde de birer yıl yapmak zorunda kaldım. Eskişehirspor’u o dönemde düze çıkarttık. Ekonomisini ve takımı toparladık. Hala benim kadrolarım devam ediyor. 20-25 yıl, benim kurduğum kadrolarla kulüp bugünlerine geldi.
 
Eskişehirspor’un yeni yönetimi çok şanslı
Bu yönetim çok şanslı; çünkü Eskişehirspor’un ilk defa bir futbolcu kadrosu var. Hiç transfer yapmadan şampiyonluğa oynayacak kadar kaliteli ve genç bir kadro var elde. Bu kadro her yıl daha da başarılı olacaktır. Bu kadro bozulmadan ligde ısrar edilmeli, o zaman Eskişehirspor mutlaka başarıyı yakalar.
 
Sanat sevgisi
Lise yıllarından beri resim yapmayı çok severim. Sınıfta yaptığım resimleri hocalarım salona ya da okulun koridorlarına asarlardı hep. Ancak yıllar içinde başka uğraşlar nedeniyle pek vakit ayıramadım. Daha sonra bu sevgimi yeniden canlandırdım ve resim yapmaya tekrar başladım. Zamanla bunun bir yetenek olmadığını, çalıştıkça ilerlediğimi fark ettim. Çalıştıkça ışığı tekrar keşfediyorsun, renkleri tekrar keşfediyorsun.
Resim yapmak insanı gerçekten dinlendiren ve aynı zamanda düşündüren bir uğraş. Hayatınızdaki tüm birikimlerinizi tuvale aktarma uğraşı içerisine giriyorsunuz. Düşünceleri, felsefeleri, okuduğun kitapları, seni etkileyen her türlü olayı o tuvale aktarıyorsun. Bu bir taraftan seni dinlendiriyor; diğer bir taraftansa yoruyor tabi. Yeni bir üretim yapıyorsun. Tüm stresini üzerinden atıyorsun. Hayata bakışın değişiyor.
 
Sanat aracılığıyla insan olduğunu yeniden hatırlıyorsun
Resim yaparken insanın duygu ve düşünce dünyası yeniden canlanıyor. İnsan olduğunu hatırlıyorsun. Sevgi, dayanışma gibi kavramları tekrar yaşıyorsun, sabrı öğreniyorsun. Sanatla uğraşmak muhteşem bir olay. Özetle insan olduğunun farkına varıyorsun.
 
Röportaj: Zehra Çam