Bugün Cumhuriyet’imizin 95. yılı...
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doğum günü...
Pek çok kurum ve kuruluş çeşitli etkinlikler düzenliyor. Balo, resepsiyon, fener alayı, koşu, konser, yürüyüş, çelenk koyma, bisiklet gezisi, sergiler, gösteriler...
Bu etkinliklerin hepsinin kıymetli olduğunu düşünüyorum. Her birinin ayrı ayrı değeri var, amacı var...Her yaşa hitap eden etkinlikler. Sayılarının artmasını diliyorum.
Yapılmalarına en küçük bir itirazım yok.Öte yandan Bizim Cumhuriyet’in
‘kutlanmaktan daha çok anlaşılmaya’ ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Nedir Cumhuriyet?
Nasıl kurulmuştur, hangi şartlarda ilan edilmiştir?
Kimler kurmuştur, kimler korumuştur?
Kimler karşısındadır?
Hangi aşamalardan geçmiştir?
Hedefi nedir?
Kimin Cumhuriyeti’dir?
Olmasaydı nasıl olurdu?
95 yılı nasıl geçmiştir?
Kutlamak, sevinmek, eğlenmek elbette olabilir ama asıl
‘anlatılmaya’ ihtiyacı vardır Bizim Cumhuriyet’in... Yukarıdakilere benzer pek çok soruya cevap verecek etkinlikler düzenlemek gerekiyor. 7’den 70’e tüm halkı kapsayacak şekilde bir organizasyon lazım.
Sempozyumlar, konferanslar, seminerler...
Günlerce süren konuşmalar...
Cumhuriyet’in sonsuza dek yaşamasının yolu buradan geçiyor. Son yıllarda bazı değerlerin peşine düşüldü. İncelendi, araştırıldı ve artık daha çok sahip çıkılıyor.
‘İçi boş’ değil artık bazı kutlamaların... Milli Bayramları bu kapsamda değerlendiriyorum.
Yılmaz Büyükerşen’in Kurtuluş Müzesi’nin açılışında yaptığı ve ciddi bir özeleştiri içeren konuşması böyle bir yazı yazmama neden oldu. Hoca, Ekim 2016’daki açılışta
“Diğer projelerimizin arasında özel bir yeri olmayan, küçük ve sıradan bir işti bizim için. Çok yanılmışız. Şu son birkaç ay içinde yaşadıklarımız, Lozan hakkında Milli Mücadele hakkında, Milli Mücadelenin kahramanları hakkında söylenenler gösteriyor ki, çok yanılmışız. Bu ve buna benzer projeleri, hatta çok daha büyüklerini, onlarca yıl önce yapmış olmamız gerekiyormuş. Bu tür projelere diğerlerinden çok daha büyük öncelik vermiş olmamız gerekiyormuş. İşi gücü bırakıp, yirminci yüzyılın başında dünyada yaşananların bu topraklara nasıl yansıdığını anlatacak projeler gerçekleştirmemiz gerekiyormuş. Yirminci yüzyılın başında nasıl bir taarruz altında kaldığımızı, o taarruz karşısında nasıl direndiğimizi ders kitaplarında anlatmak yetmiyormuş. Her türlü iletişim teknolojisini seferber etmemiz gerekiyormuş” demişti.
Konuşmanın tamamını mutlaka okuyun.
Google’a
“Büyükerşen Kurtuluş Müzesi” yazınca ulaşılabilir.
Cumhuriyet’i anlayıp anlatacak kimselere ihtiyaç var. Herkes bu nimetin farkındaymış gibi, herkes kıymetini biliyormuş gibi davranamayız.
Anlatacağız...